İsviçreli psikiyatrist C. G. Jung (1875-1961) rüya analizleri çalışmaları sırasında mandalaları keşfetmiş onlar üzerinde çalışmış ve yorumlamadan önce 14 yıl onlarla ilgili incelemeler yapmış, kendi kişisel gelişimi için kullanmış ve deneyimlerini kayda geçirmiştir. Daha sonra da psikoterapi de uygulamıştır.
“1918-19 döneminde her sabah o zamanki ruh haline tekabül etmiş görünen küçük bir dairesel taslak, bir mandala çizdim. Bu çizgiler yardımı ile günlük psikolojik dönüşümlerimi gözlemleyebiliyordum. Mandala çizmeye başladığımda gördüğüm her şey, izlediğim her yol, attığım her adım tek bir noktaya geri dönüyordu. Orta noktaya gittikçe açık olmaya başladı ki mandala merkezdi. Merkeze, bireyselleşmeye giden yoldu” diye anlatır Jung. “Benliği, kişiliğin bütünlüğünü” keşfettiğini belirtir.
Daha sonraları da Doğunun törensel mandala diyagramlarının, psişik bütünlük için bir araç olarak işlev gördüğünü fark eder. “Mandala psişenin mikro kozmik doğasına tekabül eder” der Jung.
MANDALALAR ESKİ ÇAĞLARDAN BERİ BENLİĞİN SİMGESİ OLARAK GÖRÜLMÜŞTÜR
Mandala dört yöne açılımı ile yeryüzünün dört ilkesini, psişik niteliği birleştiren kare şekli ile bütünlüğü ve tekliği ifade etmektedir. “Eğer ruhun bir kare olduğuna ilişkin geçmişteki Pisagor görüşünü kanıt olarak kullanırsak, mandala tanrıyı üçün katlarının ritmi olarak, ruhu ise statik dörtlü, yani dört renge bölünmüş halka olarak açıklar. Bunun derinindeki basit anlam, ruhun tanrıyla birlikteliğidir.” der Jung. Daire, dörtlü ve üçlü ritim birbirlerinin içine öyle girerler ki biri aynı zamanda diğerinin de içinde bulunur.
Comments