top of page

Yazın Yağan Yağmur

Yazın Yağan yağmuru ne kadar seviyorsam o kadar seviyorum bana uğrayan duygularımı…


Hep yaz sıcağı olduğunda, nasıl ki güneş bir yerden sonra yitiriyorsa etkisini, hep neşeli, mutlu, ya da huzurlu olduğumda da içimde bir şeyler ters gidiyor hissi beliriveriyor.


Bizim doğamız bu derken, öylesine konuşmamak gerektiğini düşünüyorum. Doğal olan, doğada olan.. Doğa asla sabit değildir. Her an dönüşür her an döngülerini tekrar eder, işler…


Bizler de bu doğanın bir parçası olduğumuza göre aynı döngülere, aynı değişimlere sahibiz.

Duygularımız bizim mevsimlerimiz adeta. Hepsinin toplamı eşittir sen. Eğer gideceğini bilirsen bir şeyin, ona katlanmazsın. Katlanmak direnç oluşturur içimizde. Katlanmak yerine kabul edersin, seyredersin…


Burası ikilik dünyası, her şey zıttı ile var. Bunun sebeplerinden bir tanesi ise birinin varlığının diğerinin varlığı ile mümkün olması. Yani karşıt kutup olmak zorunda! Bu gerçekle ne kadar yüzleşirsem işler o kadar kolaylaşıyor, direnç kalkıyor ve akış başlıyor…


Mevlana’nın dediği gibi her duygu bir misafir ve biz bir misafirhaneyiz.


Gelelim bu gelgitli hallerin sebeplerinden bir diğerine. Negatif olan hisler duygular bazen tamamen doğamızdan gelir, beden yaşamı bir de bu duygu üzerinden tarıyor diyebiliyoruz buna. Bazen de canınızı sıkan şey yaşamınızda bakmanız gereken bir alana dikkat çekmeye çalışıyordur. Bu adeta haydi, en iyi versiyonumuza doğru ilerleyebilmemiz için temizlememiz gereken böyle bir konu daha var demektir. O yüzden o duyguyla didişip durmak yerine, bize anlattığı hadiseyi bulmaya ve dönüştürmeye odaklanmak en hayırlısı.

Bende konular dönüp dolaşıp hep buraya geliyor. Temizlememiz gereken şeyler… Şimdi burada bir ikilem var gibi görünüyor değil mi. Herkes hem diyor ki, kendini her halinle kabul et, hepsi sensin, iyi ve kötü her zaman olacak. Hem de diyoruz ki, negatif bir durum sana seninle ilgili bir mesaj veriyor ve bu mesaj üzerinden kendinde sana engel olan şeyi bulup temizlemelisin… Ne demek bu? Çok karışık…


Öncelikle şunun ayrımına iyi varmak lazım; bu ayrım gelen hissin doğal bir mevsimsel geçiş (ya da yaz yağmuru gibi) bir durum mu, yoksa bir şeylerin ters gittiğine dair şiddetli bir uyarı mı olduğunu yapabilme olgunluğu. Bu ayrıma da bir tek “Anda kalmayı” gerçekten başarabildiğinizde ve kendimizle ilgili farkındalığımız yüksek olduğunda varabiliyoruz. Yani olan bitene saf objektif bir açıdan bakabildiğimizde.


Eğer ki gelen duygu bize bir şeylerin ters gittiğini anlatıyor ise, örneğin öfke duygusu. Bak işte yine öfkelendim, ben insanları sevmiyor muyum, ya da bu insanlar çok kötü gibi gibi birçok düşünceye sebep oluyor ise anlamalıyız ki bu mesajcı bir duygu. Burada yapılması gereken, kime falan değil, neye öfkelendiğimizdir. Öfkelenmemizin asıl sebebine indiğimizde, örneğin orada yaşamda zaten başımıza hep hak etmediğimiz şeyler geldiği düşüncesini buluruz. İşte bu bir çekirdek inançtır ve bizim hayatımızı her an kısıtlar, yeni olasılıkların gelme ihtimalini engeller ve mevsimler gibi akacakken, bir kara kışta takılıp kalmamıza sebep olur. Bu inancın hayatımızın birçok evresinde tekrar tekrar bizi olumsuz etkilediğini görürüz. Ne dedik en başta, hayatta her renk var hepsini deneyimlemek mümkün. Fakat bu çekirdek inanç ya da zihin kaydı olduğunda hep hak etmediğimiz şeyler yaşamaya devam ettiğimizi düşünüyor ve kısıtlanıyoruz, oysa hak ettiklerimizi yaşadığımız, hakkımızın verildiği de deneyimler yaşıyor olmamız gerekli.


Yaşamda temizlememiz gereken kısıtlayıcı inançlar hiç bitmiyor, bitmeyecek, çünkü burası bizim en mükemmel halimizi hatırlamamız için var ve o mükemmelin ne olduğunu bir tek senin için biliyor. Kimsenin söylemesiyle falan değil, içsel rehberliğinle yürüdüğün bir yol bu. Tüm bu bakış açılarıyla yürümeye koyulduğumuzda işte, kendimizde olan her kısıtı her duyguyu sevmeye başlıyoruz. Çünkü bunun olması doğal, çünkü sen hala yoldasın.

Şöyle bir hikaye düşünün, her birimizin kendine ait bir yolu var, bazen düz, bazen engebeli, bazen orman, bazen deniz, bazen taş toprak.


Varacağımız noktanın hayat amacımız olduğunu düşünelim, bu yol bizi oraya götürecek olan, bizim yolumuz. İki kapılı bir handa yürüyorum gündüz gece sözlerinde olduğu gibi, yürüyoruz gündüz gece… Burada amacımıza ulaşmak için yolun engebelerini aşmaya, zorlanmaya, bazen tadını çıkarmaya, bazen oturup dinlenmeye ihtiyacımız var. Sonuca ulaşmak için bunların her birini layığı ile yerine getirmemiz gerektiğini bildiğimizde zaten destekleniyoruz. Ama yoldan çıktıysak işte, o zaman kayboluyoruz. Kaybolmuş olmanın acısı tarifsiz, ve biliyorum ki birçok insan bu acıyı çok iyi tanıyor. Ben de iyi tanırım. İşte burada uyanıp tekrar yola dönebildiğimizde her şey yoluna giriyor.


Son olarak size düşünmek için bir soru bırakmak istedim. Peki yoldan çıkmak da yolun bir parçası olabilir mi???


Sennur Kahraman

9 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


bottom of page